9 Mayıs Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında “Avrupa Yeşil Mutabakatı: Sürdürülebilirlik ve Türkiye’nin Durumu” başlıklı bir konferans düzenlenmiştir.

25 Mayıs 2023 tarihinde Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü’nde 9 Mayıs Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında “Avrupa Yeşil Mutabakatı: Sürdürülebilirlik ve Türkiye’nin Durumu” başlıklı bir konferans düzenlenmiştir. Oturum başkanlığını Prof. Dr. İmre Ersoy’un üstlendiği seminerde alanında uzman akademisyenler sunumlarını gerçekleştirmişlerdir.  

İmre Ersoy_.jpeg (280 KB)

İlk olarak Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Pınar Gökçin Özuyar, “Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sürdürülebilirlik: Fırsatlar ve Sorunlar” başlıklı sunumuna; incelediği konulara çevre mühendisi olmasından ötürü çevreden yaklaştığını ve kendisinin endüstriyel ekolog olduğunu belirterek başlamıştır. Sunumunda Avrupa Birliği’nin Yeşil Dönüşüm Mutabakatı’nın yanında Dünya’da da son 6 ayda birçok değişiklik olduğunu ve çevre konusunda yapılan her toplantıda yeşil dünya konusunun ivmelenmeye başladığını belirtmiştir. Özuyar, Haziran 2022 tarihinde gerçekleşen G20 toplantısında sürdürülebilirlik ve hidrojen enerjisinin ana konulardan biri olduğunu ve karbon tabanlı olmayan enerjiye doğru bir yönelim olduğunun altını çizmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2030 tarihine kadar fosil yakıt kullanımının devam edeceğini ve 2030 tarihinde pik yapacağına dair rapor yayınladığını da dipnot olarak vurgulamıştır. Mısır’daki COP toplantında yine hidrojen enerjisinin temel konu olduğunu, 2022 Aralık ayında Birleşmiş Milletler toplantısında ise biolojik çeşitlilik konusunun ana tema olduğunu belirtmiştir. Tüm bu dönüşüm heyecanına rağmen Fitch raporunda ise 2030 yılı itibari ile Dünya’nın yeşil dönüşüm için ihtiyacı olan iz elementleri ve stratejik madenler olarak görülen yeraltı zenginliklerinin sağlamasının zor olduğunu raporladığını belirtmiştir.

Pınar Gökçin.jpeg (125 KB)

AB’nin hızla mevzuat düzenlemelerine ağırlık verdiğini, 2015’lerde konuşulmaya başlanmış olan ve 2019’lardan sonra Türkiye’de aktif olarak gündem bulan Yeşil Mutabakat’ın, Paris İklim Anlaşması ile ivme kazandığı üzerinde durdu. AB Yeşil Mutabakatı ile; enerjiye erişim, ulaştırma, cansız doğal kaynaklar, tarım, bio çeşitlilik ve orman konuları ile alâkalı iddialı söylemlerin dile getirildiğini ifade eden Özuyar; organik tarım uygulamalarının %25’e çıkacağını ve her bir başlığın belli bir takvime bağlandığı bilgisini de dinleyicilerle paylaştı. Döngüsel ekonomi terimin de ortaya atıldığını ve özünde en az kaynakla, en az atıkla maksimum verim almak anlamına geldiği üzerinde duran akademisyen AB Yeşil Mutabakatı’nın içeriğinde sadece ekolojik dönüşümün değil sosyal dönüşüm de bulunduğu hususunu paylaşmıştır.

sınıf zoom in.jpg (121 KB)

Sıfır kirlilik başlığında ise ozon, partikül maddeler, toprak kirleticileri, su kirleticileri ve hava kirleticileri gibi birçok etkenin incelenmesi gerektiğinin söz konusu olduğunu ifade etti. İklim değişikliği konusunda 2030 yılının hedef olarak konulduğunu, %25 oranında karbon salınımının düşürülmesinin hedeflendiğini, BM’in ise koruma alanının hem tarımsal hem de su kaynaklarının kullanımı %30 oranında azaltılmasının hedeflendiğini belirtmiştir. Bu bilgiler ışığında Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın iklimden de öte şeffaf bir tartışmaya zemin hazırladığını ve birbirine etki eden birçok konunun birlikte ele alınması gerektiğinin altını çizdi. Başlıkların ve hedeflerin belirlenmiş olması, konu ile ilgili mevzuat değişikliğine gidilmiş olmasının yanında eksikliklerin hâlâ devam etmekte olduğunu vurgulamıştır. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB ülkelerince 1 trilyon avronun hangi kurumlara tahsis edileceği ve nasıl kullanılacağının metodolojisinin de tespit edilmesinin bahsi geçen konular kadar önemli olduğunu belirten Özuyar, AB’nin bir yandan emisyon ticaret sistemlerini revize ettiğini diğer yandan firmalar arasında tahsis edilen bütçeyi paylaştırmak için taxonomi sistemini benimsemeye başladığını da belirterek sunumuna son vermiştir.

Mesut Eren.JPG (118 KB)

Oturumun ikinci sunumu, Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. T. Mesut Eren tarafından; “Avrupa Yeşil Mutabakatı’ nın Türkiye-AB Gümrük Birliği’ne olası Etkileri” başlığı ile gerçekleştirilmiştir.

Prof. Eren, GB’nin modernizasyonu çalışmaları başladığında 28 yıllık GB’nin büyük ölçüde terk edileceğini ve AB’nin Türkiye’yi yeni nesil ve çok daha kapsamlı bir anlaşma ile karşı karşıya bırakacağının kesin gibi olduğunu belirtmiştir. Modernizasyon sürecinde Türkiye’nin beklentisinin gümrük birliğinin tarım, hizmetler ve kamu alımlarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi olduğunu ancak AB’nin 2009 yılından bu yana yapmış olduğu ticaret ve yatırım anlaşmalarının tamamında sürdürülebilirlik ve çevrenin korunmasıyla ilgili maddelerin yer almasına çalıştığını söylemiştir.  AB’nin yaptığı tüm ticaret anlaşmalarında, AB ile ticaret yapabilmek için anlaşmaya taraf olan ülke veya ülkelerin sürdürülebilir kalkınma, çevre ve iklim değişikliği gibi konulara önem vermeleri gerektiği de özel hükümlere bağlandığı, AB’nin, 2009 sonrası yapmış olduğu ticaret anlaşmalarına “Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınma” fasılları koymaya başladığını vurgulamıştır. Hatta daha da ileri giderek yapılmış olan anlaşmaların da tekrar gözden geçirilmesini sağlayarak, anlaşmaya taraf olan ülkelerin çevre, iklim değişikliğiyle mücadele ve çalışma koşullarını düzenleyen bazı anlaşmaları onaylamalarını ve uygulamalarını, ayrıca çevre ve çalışma standartlarını koruyacaklarını taahhüt etmelerini istediğini söylemiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri veya Paris İklim Anlaşması gibi bazı çok taraflı çevre anlaşmaları bunlardan bazılarıdır. Eren’e göre, başta iklim değişikliğiyle mücadele olmak üzere sürdürülebilirlik eksenindeki çevre politikası önlemleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, insan, hayvan ve bitki sağlığına ilişkin önlemler, biyolojik çeşitliliğin korunması, karbonsuzlaşma ve dijitalleşme gibi alanlarda ilerleme sağlayacak hükümler bu anlaşmalarda yer almaktadır. AB’nin, yeni dönemde yapmış olduğu ticaret anlaşmalarında, ülkelerin gelişmişlik seviyelerine bakmaksızın, STA nedeniyle artması beklenen ticaret ve yatırımın o ülkedeki çalışma hayatı ve istihdam koşullarına, çevre ve iklim değişikliğiyle mücadeleye ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri gibi birçok alanda yaratabileceği olumsuz etkileri azaltmayı amaç edindiği söylenebildiğini belirtmiştir.

Eren, konuşmasına yeni dönemde yapılan anlaşmalardaki ortak madde ve düzenlemeleri anlatarak devam etmiştir. Ticaret ve sürdürülebilir kalkınma fasılları, Sürdürülebilir Kalkınmayı destekleyen ticaret ve yatırımın teşviki, Enerji, Ticaret ve Çevre, ilgili alanlarda ulusal düzenleme yetki ve otoritesinin tanınması, İklim değişikliğiyle mücadele, Emisyon Ticaret Sistemi ile ilgili düzenlemeler, İstihdama ilişkin ilkeler ile İnsana yakışır iş ilkeleri ve olanaklarının geliştirilmesi ve Uluslararası ILO sözleşmelerinin onaylanıp uygulanması, uluslararası çok taraflı anlaşmalarının onaylanması ve uygulanması ile uluslararası toplantı ve forumlarda ortak çalışma ve işbirliği, Katılımcılık ve kapsayıcılığın gözetilmesi (STK’lar), Biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi ve korunması, Balıkçılık ve su ürünlerinin sürdürülebilir yönetimi, Sürdürülebilir Orman yönetimi, Sorumlu tedarik zincirlerinin yönetimi gibi başlıkların bunlardan en önemlileri olduğunu vurgulamıştır.

Konuşmasının ilerleyen bölümünde ülkelere özgü getirilen koşullar olarak da AB-Meksika STA da insan haklarına saygı, yolsuzlukla mücadele ve kara para aklama ile ilgili düzenlemeler, Göçmen işçi haklarının korunması ve ayrımcılık yapılmaması (Meksika ve Kolombiya-Peru), Emisyon Ticaret Sistemi ile ilgili düzenlemeleri (Birleşik Krallık ve Meksika) sayılabileceğini ortaya koymuştur.

Prof. Eren, konuşmasının sonunda, taraflar arasındaki ticaretin kesintisiz sürdürülmesi için imzalandığı düşünülen ve çok uzun müzakere süreçleri sonrasında üzerinde uzlaşılan STA formatında yapılan anlaşmalar iklim değişikliğiyle mücadele, sürdürülebilir kalkınma, çalışanların hakları, insana yaraşır iş ilkeleri, biyolojik çeşitliliğin korunması ve çevre koruma da dahil olmak üzere, ticareti aşan ve çok daha kapsamlı politika alanlarına dokunulduğunu ve bu bağlamda Türkiye için de benzer düzenlemelerin getirileceği, revize edilen anlaşmanın sadece kapsamının genişletilmesiyle yetinilmeyeceği açık olduğunu belirtmiştir.

Ahmet Atıl Aşıcı.jpg (114 KB)

Günün son konuşmacısı olarak ise İstanbul Teknik Üniversitesi akademisyenlerinden Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı; “Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı’na Uyumu: Fırsatlar ve Tehditler” başlıklı sunumunu gerçekleştirmiştir. Sayın Aşıcı sunumuna; Temmuz 2022 tarihinde Avrupa Yeşil Mutabakatı Eylem Planı’nın açıklandığını ancak bu konunun Türkiye’de Ticaret Bakanlığı’nın kontrolüne bırakıldığını, karbon düzenleme mekanizmasını tamamen uygulama yönünde bir siyasi irade sergilenmediğini ve bu konunun Enerji Bakanlığı’nın ya da Sanayi Bakanlığı’nın kontrolünde olması gerektiğini belirterek başlamıştır. II. Dünya Savaşı devam ederken Bretton Woods sisteminin oluşumundan bahseden Doç. Dr. Aşıcı, Dünya’nın değiştiği gerçeğinin göz önüne alınarak sosyal ve refah devletin temellerinin atıldığı bir anlaşmanın söz konusu olduğunu ve Dünya’nın yeni bir rotaya doğru yol aldığını ifade etmiştir.

ABD, Çin ve Japonya gibi sanayisi gelişmiş ülkelerin dünya karbon üretiminin %80’ini karşıladığını, bu ülkeler içerisinde Türkiye’nin görece daha küçük bir ülke olduğunu ve Yeşil Dönüşüm projesinin bir parçası olması gerektiğini belirten sayın Aşıcı; Türkiye’de ödemeler dengesi krizinin bulunduğunu, bürokrasinin yeşil dönüşüm uygulamalarına hazırlıklı olmasına rağmen merkezi hükümet düzeyinde bir ataletin söz konusu söylemi ile devam etmiştir.

TÜSİAD için 2020 yılında hazırladıkları raporda, Türkiye için en büyük risklerden birinin giderek dışlanmak olduğunu, ekonomik açıdan Gümrük Birliği’nin TR’nin ihracat kompozisyonunu değiştirdiğini ve Yeşil Mutabakat’a uyum ve GB’nin yeniden revizyonu ile TR’nin önündeki fırsatları değerlendirebileceği üzerinde duran Aşıcı, Genel Denge Modeli uygulanarak 2030-2035 dönemi için TR projeksiyonun yapıldığını ve karbon emisyon ticaret sistemi ile çok daha gelişmiş bir ekonomiye sahip olunabileceğinin altını çizdi.

Belli tesislerin her sene karbon emisyon rakamlarını paylaşmasına rağmen 2017 tarihinden itibaren bu rakamların paylaşılmadığını belirten konuşmacı sanayinin bu yükü üzerinden atmak istediğini belirtmiştir. 2012 yılında siyasi iradenin Türkiye için kişi başı 25 bin $ yıllık gelir, 5. en büyük demir çelik ihracatçısı ve Dünya’nın en gelişmiş 10 ekonomisi arasında olmayı hedeflediğini ancak bu rakamlara ulaşılamadığını ifade etti. Demir-çelik üretimi için termik santrallerin kurulduğunu, bu santrallerin işleyebilmesi için ise doğalgaz ve hurda demir-çelik ithal edildiğini hatta Güney Amerika ülkelerinden asbestli gemilerin getirilmeye çalışıldığını beyan eden Aşıcı, Türkiye’nin önündeki en ideal fırsatın AB Yeşil Mutabakatı’na uyum sağlamaktan geçtiği üzerinde ısrarla durmuştur.

yeşil_sınıf_veli.jpeg (436 KB)

Sunumların tamamlanmasının ardından seminer soru cevap bölümüyle devam etmiştir. Bu bölümde Yeşil Mutabakat’ın gelişmekte olan ülkeler için ne derece gerçekçi olduğu sorusuna iş dünyası, üniversiteler, STK’lar ve sektör temsilcilerinin bir araya gelerek bir planlama yapılması gerektiği, TR’nin Paris İklim Anlaşması’ndan önce Kyoto’da da aynı politikayı izleyip gelişmekte olan ülke konumunda olduğu savı ile anlaşmayı imzalamadığı cevabı verilmiştir.

Hidrojen enerjisinin verimliliği ile ilgili bir soruda ise hidrojen enerjisinin çevreci bir enerji olduğu ancak üretim için çok fazla elektrik kullanıldığını ve bu kullanılan elektriğin de yeşil olması gerektiği cevabı verilmiştir.

AB’nin kendi sanayisini korumak için DTÖ ilkelerinin tersine hareket ettiği yorumu üzerine; AB’nin Yeşil Mutabakat ile Türkiye’ye sınırda karbon vergisi ödeme zorunluluğunun getirileceğini, AB’nin Dünya’daki değişimi gördüğü ve bu değişime sahip çıktığı görüşü savunulmuştur.

sınıf köşe.jpg (128 KB)

Genel olarak soru-cevap bölümünde; Alman Tedarik Zinciri Yasası üzerinde durulmuş, Yeşil Mutabakat’ a Uyum ile ilgili finansmanın nasıl sağlanacağı tartışılmış, Bankaların Yeşil Tahvil-Yeşil Fonlama gibi yöntemlerle ülkelere finansman sağladığı bilgisi verilmiş, İTO üyelerinin dönüşüm ile ilgili bilgilendirilmesi ve ikna edilmesi üzerinde durulmuş, sınırda karbon düzenleme mekanizmalarından bahsedilmiş, üretilen ürün başına ne kadar karbon harcandığının hesaplanması gerektiği bilgisi verilmiş, Mısır’ın yaptığı hidrojen enerjisi anlaşmaları ile TR’ye rakip olacağı, Almanya’nın Endonezya ve Mısır’la yeşil enerji kullanımlı yan sanayi üretimi konusunda anlaştığı bilgisi verilmiş, TR’nin ekonomik olarak güçlü olmak istediği sektörlerde yeşil dönüşüme destek sağlanması gerektiği, Endüstri lobilerinin sadece TR içinde değil AB içinde de güçlü olduğu üzerinde durulmuş ve TR özelinde çevreyi kirletici sektörlerin küçülmesi gerektiği savı ile oturum sona ermiştir.

 

 

HIZLI ERİŞİM