Marmara Avrupa Haftası Etkinlikleri Büyükelçi Engin Soysal'ın "Diplomasi, Müzakere ve Arabuluculuk" Semineri ile sona ermiştir.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ AVRUPA ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

2021-2022 ÖĞRETİM YILI BAHAR DÖNEMİ SEMİNER DİZİSİ

 ve

2022 AVRUPA HAFTASI ETKİNLİKLERİ KAPANIŞ OTURUMU

18 Mayıs 2022

 BÜYÜKELÇİ ENGİN SOYSAL’IN KONUŞMASINDAN ALINTILAR

   

DİPLOMASİ- MÜZAKERE-ARABULUCULUK

Avrupa Bütünleşme Sürecine Farklı Bir Bakış

Avrupa Projesinin Geleceği için Yeni Bir Soluk Arayışı

   

(…)

Marmara Üniversitesi’nin geleneksel olarak düzenlediği Avrupa Haftası Etkinliklerinin 2022 yılı programı içinde gerçekleşen bugünkü buluşmamızla birlikte, “Diplomasi-Müzakere-Arabuluculuk” seminerler dizisini tamamlamış olacağız.

Bu oturumumuzda, Seminerler Dizisinin başlığı çerçevesinde, Avrupa Projesi hakkında genel çerçevede bir değerlendirme yapmayı ve bu yılın deneyiminden hareketle ileriye yönelik birkaç öneride bulunmayı arzuluyorum.

 Mezunu olmaktan her zaman gurur duyduğum Marmara Üniversitesi’nde, bu seminerler vesilesiyle sizlerle birçok kez bir araya gelme fırsatı bulmuş olmaktan ne denli mutluluk duyduğumu belirtmek isterim.

Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kurt’a – önceki Rektörümüz YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’a ve Avrupa Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Muzaffer Dartan’a bana bu imkanı verdikleri için özellikle teşekkür ederim.

Seminerlerin hazırlık sürecinde görüş alışverişinde bulunduğumuz ve yönlendirmelerini aldığım Sizlere, Enstitü’nün çok değerli öğretim üyelerine keza şükran hislerimi ifade ederim.

Enstitünüz Avrupa Birliği araştırmaları alanında Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri. Çalışmalarınız Türkiye’nin stratejik hedef olarak belirlediği AB’ye tam üyelik sürecine her dönemde güç katmasını bilmiş, zenginlik getirmiştir. Sürecin tüm iniş-çıkışlarına karşın büyük bir kararlılıkla sürdürdüğünüz çabalar değerlidir. Avrupa Günü vesilesiyle üst düzey makamlarımızın geçtiğimiz haftaki beyanları ve Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın 9 Mayıs’ta Strazburg’daki Kapanış Oturumu bağlamında AB yöneticilerince yapılan açıklamalar ışığında önümüzdeki kısa ve orta dönemde sizin çabalarınızın yeni bir ivme kazanacağına inanmaktayım.

ES_1.JPG (107 KB)

Bundan iki yıl önce “Türkiye, Avrupa’nın Yeni Dinamikleri ve Geleceğin İnşası” başlıklı bir konuşmamda, Avrupa’nın inşası sürecinin yeni bir soluk arayışında olduğunu yazmıştım.

2022 yılının uluslararası alandaki gelişmeler, geri dönüş yapan savaş ile Avrupa coğrafyasının yaşadığı acı gelişmeler dikkate alındığında, bugün için de ziyadesiyle geçerli olduğuna inandığım söz konusu soluk arayışı uzun sürebilir, inişli çıkışlı bir yol olabilir.

Türkiye bu yeni soluk arayışına mutlaka katkı vermelidir. Avrupa’nın geleceğini çizecek yolda örnek olabilmelidir. Avrupa projesine taze bir heyecanı aşılayabilmelidir.

Türkiye, insan gücüyle, sivil toplumunun dinamik yapısıyla, gençlerimizin özgüveniyle, yaratıcı düşünceleri öne çıkaracak desteklerle, cinsiyet eşitliğini esas tutan girişimci atılımlarla, sanatçıları, yazarları, gazetecileri, akademisyenleri ve işadamlarıyla bunu başarabilecek konumda olmalı, sorumluluk alabilmelidir.

Bunu başarabilmek, Avrupa’nın bizden ayrı değil, Avrupa’nın aynı zamanda kendi zengin kimliğimizin ayrılmaz bir parçası olduğunun akılda tutulmasıyla mümkün olabilir.

Avrupa projesinin fikri mülkiyeti kimsenin tekelinde değildir.

Avrupa Projesi, her zaman, geleceğin inşasına, temel değerlere ve etik duruşa sahip çıkanların eseri olacaktır.

Avrupa bugün “Biz” olgusunu öne çıkarmakta daha da zorlanmaktadır. “Biz” ve “Onlar” ayırımının yıpratıcı kısır döngüsünün yerini alacak, kapsayıcı ve pozitif enerji aşılayacak yaratıcı adımların atılacağı bir sürecin başlamasına ihtiyaç vardır.

(…)

Temel mesaj nedir? Türkiye’nin özgün konumuyla, etkileşim halindeki farklı coğrafyalarla, güzel gelenekleri ve dinamizmiyle Avrupa’nın inşasında aktör olma konumudur. Bu bilincin taşınması ve öne çıkarılmasıdır.

 (…)

 Türkiye’nin Avrupa Projesi’ne ve Avrupa’nın Geleceğinin şekillenmesine olan katkısının bundan sonra da gerçekleşeceğine inanıyorum. Özellikle günümüzde uluslararası ve Avrupa sahnesinde tanık olduğumuz ağır kırılmalar karşısında Avrupa Projesi’ne ivme getirecek düşüncelerin daha büyük önem taşıdığı kanaatindeyim.

İşte, “Diplomasi-Müzakere-Arabuluculuk” ana başlığı altında 30 Kasım 2021’de açılışını yaptığımız seminerler dizisini böyle bir anlayış içerisine yerleştirmek istedim.

ES_geriden.JPG (439 KB)

Hatırlarsınız, 16 Mart 2022 tarihinde ikinci buluşmamızda seminerlerin genel çerçevesini birlikte tekrar ele almış, diplomasi-müzakere-arabuluculuk üçgeni üzerinde durmuş, esas alacağımız yaklaşımın aynı zamanda Avrupa bütünleşme sürecine farklı bir bakış açısını ve Avrupa Projesinin geleceği için yeni bir soluk arayışını da getirmesini amaçladığımı ifade etmiştim.

Son aylarda uluslararası sahnede önemli kırılmalara tanık olundu. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı askeri harekat, savaşın ortaya çıkardığı yıkım, can kaybı, yaşanan insanlık dramı, mülteci boyutu, ateşkesin sağlanmasına yönelik diplomatik çabaların şimdiye değin sonuç vermemesi, gelişmelerin küresel dengelere etkisi, ekonomik yaptırımlar çarpıcı gelişmeler oldu.

Zorlu sınamalarla dolu bir döneme adım attık. Öncekilerden farklı, mevcut uluslararası düzenin temellerini derinden sarsan bir zeminle karşı karşıyayız.

16 Mart seminerimizin Antalya Diplomasi Forumu’nun (ADF) hemen sonrasında gerçekleşmiş olması o tarihte yaptığımız görüş alışverişini daha da anlamlı kılmıştı.

11-13 Mart tarihlerinde gerçekleşen ADF uluslararası alanda oldukça yankı getirdi. Forum marjında Sayın Bakanımızın Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanları ile yaptığı görüşmeler ve akabinde gerçekleştirilen üçlü görüşmesi büyük yankı buldu.

Türkiye’nin diplomasi alanında yoğun çabaları takdir topladı.  

ADF’nin hazırlık sürecinden ve foruma dair izlenimlerinden etraflı şekilde bahsetmiştim. ADF Görev Gücünde yer aldım. Deneyimlerimi ve düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Önümüzdeki yıl, Cumhuriyetimizin Yüzüncü, Hariciye Teşkilatımızın temellerinin atılmasının da 500.Yılında gerçekleştirilecek Üçüncü ADF de hiç kuşkusuz büyük bir başarı örneği olacaktır.

ES_salon.JPG (429 KB)

Diplomatlık ve akademik boyut

 Seminerlerde, değişik başlıklar altında, kendi mesleki deneyimlerden de örnekler paylaştım.

Sizlere daha önce ifade ettiğim üzere, meslek yaşamımda diplomatlığı her zaman akademik boyut ile belirli bir ilişkide tutmaya çalıştım.

Dışişleri Bakanlığımız kariyer memurlarının yetişmesinde meslek içi eğitim kadar, olanaklar ölçüsünde uzmanlaşmaya da önem verir. Türk dış politikası açısından bu bağlamda öncelik taşıyan alanlarda uluslararası alanda en gözde eğitim kuruluşlarına diplomatlarını gönderme geleneği vardır.

Ben bu uygulamadan iki kez yararlandım. Birincisi, ülkemizin 1987 yılında o zamanki adıyla Avrupa Topluluklarına tam üyelik başvurusunun hemen sonrasında Belçika’nın Bruges kentindeki Avrupa Koleji’nde geçirdiğim 1987-1988 öğrenim dönemi. İkincisi ise, Fransa’nın Ulusal Yönetim Okulu ENA’da 1992-1993 eğitim dönemi.

Bu iki kurumda, Altiero Spinelli ve Saint Exupéry Promosyonları içinde, geçirdiğim bu dönemler farklı ama birbirini tamamlayan açılardan Avrupa Projesi üzerinde düşüncelerimin şekillenmesinde kuşkusuz önemli bir yer tuttu.

Bu iki dönemin bana sağladığı katkıyı yalnızca iki akademik deneyimin hemen akabinde görev yaptığım o zamanki adıyla OPANDAT ve Paris Büyükelçiliğimizde değil, meslekte daha sonra üstlendiğim merkeze dış görevlerin tamamında gördüm.

Bu Seminerler Dizisine başlık olarak “Diplomasi-Müzakere-Arabuluculuk” sözcüklerini anahtar kavramlar olarak öne çıkarmak istememin nedenleri üzerinde durmuştum.

Esasen bu üç sözcüğe diyalog, iletişim gibi sözcükler de ilave edilebilir.

Kapsamı dış politika ve uluslararası ilişkiler alanlarında tutmak her ne kadar daha doğru olacak ise de bu kavramları bir yaklaşım tarzı, bir anlayış, bir bakış açısının belirlenmesinde mevcut olan unsurlar olarak da görmek olanaklıdır.

Çocukluğumu rahmetli babamın mesleği doyasıyla farklı ülkelerde geçirdiğim için olacak bu kavramları bir yaşam tarzı olarak da görmekteyim.

Diyalogun yerine diyalogsuzluğun, güvenin yerini güvensizliğin aldığı, sınamaların giderek karmaşıklaştığı; olgular, değerler ve kavramlar arasında ayırımın yapılmasında güçlük çekildiği, sağduyunun öne çıkarılmasında tıkanıkların yaşandığı bir uluslararası ortam içindeyiz.

Elbette tarih boyunca zorlu sınamaların yaşandığı dönemler çoktur. Diplomasi boyutunun önemi hep olmuştur.

Seminerlerimiz vesilesiyle diplomasiye getirilen tanımlara da örnekler vermiştim. Örneğin Prens Adam Czartoryski‘nin (1770-1861) getirdiği tanım. Diplomasi üzerine deneme adlı eserinden alıntılar yapmıştım.

(…)

ES_slayt.JPG (74 KB)

30 Mart’taki seminerde diplomasi kavramı üzerinde biraz daha durmuştuk.

Laurence BADEL’in 2021 yılında Sciences-Po yayınlarında çıkan “Avrupa Diplomasileri: 19.uncu- 21.nci Yüzyıllar” başlıklı kitabından söz etmiştim.

Anılan kitabın önsözünde Büyükelçi Pierre SELLAL’in “diplomasi” sözcüğüne getirdiği tanım çok geniş bir anlam içeriyor. Ona göre, diplomasi öteki ile ilişkilerin sağduyuyla düzenleme girişimi ve bu amaçla kullanılan dil, takınılan tavır ve geliştirilen pratikleri kucaklamaktır. Böylelikle diplomasinin evrensellik ve süreklilik taşıdığını, insan topluluklarının yek diğerini yok etmeden birlikte yaşam arayışında olduğu gibi bir işlev taşıdığını düşüncesini dile getiriyor.

BADEL, Avrupa diplomasilerinin tarihine daha ziyade pratik perspektiften bakarak Vestfalya düzeninden Viyana Kongresi ile tesis edilen Avrupa Uyumu çerçevesinde gelişen uygulamaları da irdelemekte, çok taraflı diplomasinin gelişim sürecine ağırlık vererek önemli saptamalar yapmakta ve bugüne değin yaşanan çeşitli aşamaları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır.

Kitapta ayrıca AB’nin çetrefil karar alma süreçlerinde dış politika alanındaki yapılanmaya ve özellikle Dış Eylem Avrupa Servisi’ne (Service Européen pour l’Action Extérieure) geniş yer bulmaktadır.

Diplomasi alanındaki kitaplar, makaleler çok sayıda. Tartışmaların değişik boyutları var. Diplomasi bir bilgi ya da edinilen bir yetenek mi? Bu konuda farklı görüşler var.

(…)

Uluslararası Düzen, Avrupa Uyumu boyutlarında yaşanan gelişmelerde nasıl bir güzergâh çizildiğine bakmak, öne çıkan isimleri hatırlamak, kanaatimce yönetişim ve diplomasi alanlarında bugünün sorunların karşısında daha sağlıklı düşünceyi de olanaklı kılabiliyor.

(…)

Seminerlerimizde müzakere başlığını kapsamlı şekilde ele aldık. Büyükelçi Hervé Cassan ve Marie-Pierre de Bailliencourt’un kaleme aldıkları “Müzakere El Kitabı” ve bu kitapta geliştirdikleri metodoloji hakkında bilgi vermiştim. El Kitabının “Ben” ve “Stratejiler” başlıklarını açmış, müzakere tablosunun genel anlayışını kendi meslek deneyimlerimden pratik örnekler de vererek daha somut olarak üzerinde durmuştuk.

Son seminerimizde ise “arabuluculuk” başlığını ele alarak, benzer bir anlayışla, Türkiye’nin BM, AGİT ve İİT zeminlerinde arabuluculuk alanında öncü konumunu vurgulamıştık.

Umarım bu Seminerler Dizisi Enstitünüzün çalışmalarına bir katkı getirmiştir.

Benim düşüncem, bu üç başlık üzerinde ne kadar ağırlıklı durulursa, Avrupa Projesi’nin temel mantığının da o denli daha iyi anlaşılacağıdır.

İster süreç olarak ele alınsın ya da Proje olarak, Avrupa’nın geleceği bu üçgen içinde esas gücünü bulabilmelidir.

Avrupa Projesi bir Barış Projesidir ve öyle kalmalıdır.

Şayet önümüzdeki dönemlerde bu seminerler dizisi devam edecek olursa, benim önerim, “diplomatik sohbetler” başlığı altında önemli sorumluluklar üstlenmiş ve çok taraflı diplomasiye katkı getirmiş Emekli Büyükelçilerimizi buluşmaları programa ilave etmek, müzakere yöntemlerindeki çeşitli başlıklara daha fazla zaman ayırmak ve Avrupa Araştırmaları Enstitüsü kapsamında diplomasi-müzakere-arabuluculuk alanında bir çalışma atölyesi kurmaktır. Uluslararası alanda bu konularda öne çıkan merkezlerle ve araştırmacılarla işbirliği imkanları da bu çerçevede düşünülebilir.

Bu düşüncelerle sizlere teşekkür ediyor, yakın zamanda tekrar biraraya gelme temennisinde bulunuyorum.

ES_toplu.jpg (407 KB)

 

 

 

 

 

HIZLI ERİŞİM